top of page

YAS VE İYİLEŞME

Güncelleme tarihi: 23 May 2023

Günümüzdeki keder ve yas tutma anlayışı, kabul gören bilimsel perspektiflere göre şekillenmiştir. Geçmişten beri yapılan araştırmalarla kişilerin yaşadığı ölüm gibi büyük kayıpların zihninde ve ruhsal durumunda meydana getirdiği etkiler üzerinde yoğunlaşılmıştır. Yas tutmak doğası gereği kişilerarası bir olgudur. Büyük kayıplar yaşamış veya bir yakınını kaybetmiş kişilerin yaşamlarını sağlıklı bir şekilde sürdürmeleri için vefat etmiş kişiyle olan bağlarını unutamasa bile bu büyük kayıplara alışarak uyum göstermeleri gerekmektedir. Ayrıca yas tutan bireylerin etrafı genellikle yine bir kayıp yaşamış kişilerle çevrili olmaktadır ve bu yas ve üzüntü derecesini etkilemektedir, büyük deprem felaketleri toplu bir etki yaratacağından bu duruma örnek olarak verilebilir.

Bu konuyu örnek bir olay üzerinden incelemek, daha iyi anlamak konusunda yardımcı olacaktır. 12 Mayıs 2008 tarihinde Çin’de 8 büyüklüğünde bir deprem yaşandı ve Çinli bir kadın kaybettiği çocuğu için çok uzun süreli bir yas ve iyileşme süreci yaşadı. Bu depremde 70.000 kişiden fazla sayıda ölümler yaşandı ve 20.000 kişi kadar kayıp vakaları oldu. Depremde çok sayıda okul yıkıldı ve yüzlerce çocuk hayatını kaybetti. Bu büyük miktarda yaşanılan kayıplar birçok kişide travmalara, depresyonlara ve ağır yas süreçlerine neden oldu.

Birden çok kayıp ve yitirme tipi olsa da kişinin çocuğunu kaybetmesi en zorlu ve acı verici kayıp tiplerinden biri olarak kabul edilmektedir. Kişinin evladını kaybetmesi ebeveyn kaybı, kardeş kaybı hatta eş kaybından daha yoğun bir yitirme acısı meydana getirebilir ve bu acının ve yas sürecinin üstesinden gelmek bu diğer kayıplardan daha zorlu olabilir. Bu acı ebeveynlerden beklenen yaşam düzenini ve eylemlerini bozmaktadır, çocuğuna kendini adamış ve artık kendini adadıkları şey ortadan kaybolduğu için amaçsız ve boşlukta kalmaları olası olmaktadır. Evladın kaybedilmesi üzerine yaşanılan aşırı derecede acı yüzünden kaybı olan ebeveynlerin katlandıkları acı sadece fiziksel ve zihinsel olarak kalmamaktadır buna ek olarak genellikle sosyal yaşamdan da geri çekilmektedirler. Özellikle travmatik koşullar altında çocuk hayatını kaybettiyse, kayıp yaşayan ebeveynler daha komplike yas tecrübeleri yaşayabilirler. Bu yoğun keder uzun dönem boyunca sürebilir ve ebeveynler için kalıcı, çözülmemiş yas yaraları bırakabilir. Yoğun bir şekilde mahcup, suçlu ve huzursuz hissedebilirler ve bu durum da üstesinden gelme ve iyileşme sürecini oldukça zorlaştırmaktadır.

Babalara kıyasla, anneler kayıplara ve yas tutmaya karşı daha savunmasızdırlar ve kendini sosyal yaşamdan izole etmeye daha eğilimlidirler. Örnek vermek gerekirse, bebeğini kaybettikten sonra annelerin önemli ölçüde, babalardan daha fazla travma sonrası stres bozuklukları semptomları, anksiyete, duygu odaklı düşünme ve umutsuz hissettikleri raporlanmıştır. Özellikle çocuk beklenmedik bir şekilde hayatını kaybettiğinde, anneler eşine kıyasla daha fazla ıstırap çekebilirler, Çin’in Sichuan bölgesinde yaşanan depremde kayıp yaşamış anneler önemli boyutta depresyon, travma sonrası stres bozuklukları ve komplike yas süreçleri yaşamıştır, keza Türkiye’de yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremde de durum böyledir. Deprem sonrası yaşanılan yası incelemek üzerine yapılan bir araştırmaya katılan annelerin raporlarına göre bu annelerin yaşadıkları yas süreçleri 2 yıl boyunca evrilerek kişilerin yaşamlarını farklı biçimlerde etkiledi. Ayrıca yas tecrübeleri ailelerin akrabaları ve arkadaşları ile olan ilişkilerinden de büyük ölçüde etkilendi. Yas sürecinde yaşanan etkiler farklı şekillerde kendini göstermiştir.


Yas Sebebiyle Çevreye Agresif Tutum Sergilenmesi:

Bu araştırmalara göre kimi anneler çocuğunun kaybı sebebiyle çevresine karşı daha öfke dolu bir tavır sergiledi. Bu annelerin öfkesi sadece çocuğunun kaybı dolayısıyla değildir ayrıca düşük kalitedeki yapıların çocuklarının mezarı olması dolayısıyla sorumlulara karşı da bir öfkedir. Buna ek olarak idaredeki problemler ve yapılan sorumsuzlukların da bu öfkede katkısı vardır. Örnek olarak Çin’de yaşanan depremde Bayan Gu öfkesini yaptığı röportajlarla şu şekilde yansıtmaktadır: “Öğretmenler öğrencileri korumakla yükümlüdürler. Bu onların en öncelikli sorumluluğudur. Nasıl kendi öğrencilerini geride bırakabilirler?!” Bu depremden etkilenen bütün anneler evlatlarını kaybetmesi üzerine kendilerini son derece çaresiz hissetmişlerdir ve çocukları için oldukça uzun bir yas tutup üzüntü içinde kaybolmuşlardır. Depremden bir yıl sonra bile bazı anneler hala çaresizlik ve umutsuzluktan kurtulamamışlardır.


Yas Sebebiyle Suçluluk ve Pişmanlık Hissetme:

Bazı anneler yas konusunda son derece vicdan azabı hissetmiştir. Örnek olarak bazı annelerin çocukları için yapmadığı belirli şeyler onlara pişmanlık ve suçluluk hissettirmiştir. Çoğu anne genellikle çocuklarını disiplin içinde tutmak için çok fazla

sıkmaları nedeniyle doğru davranmadıklarını düşünmeleri yüzünden geriye dönük bir pişmanlık hissetmiştir. Çocuklarını çok fazla kontrol altında tutmaya çalışmak Çin’de başta olmak üzere çoğu ailede yaygındır, çünkü ebeveynler bütün umutlarını ve hayallerini çocuğun omuzlarına yüklemektedir. Bu şekilde çocuğun çok erken yaşta hayattan göçmesiyle birlikte, çocuğun gerçek bir çocukluk yaşayamayıp yoğun bir çalışmaya itildiği için ebeveynler yoğun bir pişmanlık duygusu yaşamaktadırlar.


Zaman İçinde Gelişen Özlem Duygusu:

İstemsiz Özlem. Depremden sonraki ilk 6 ay içindeki ilk yas sürecinde genellikle anneler sürekli olarak yitirilen çocuğu düşünmekten kendilerini alıkoyamamaktadırlar. Araştırmaya katılan annelerin raporlarına göre, depremden sonra bu annelerin akıllarına sürekli olarak çocuklarının imgeleri ve anıları gelmektedir. Bu anneler anılarda tutsak kalmaktadırlar. Tetiklenmiş Özlem. Yapılan röportajlara göre, bu annelerin özlemleri artık istemsiz özlemden, tetiklenmiş özleme evrilmiştir. Özlemleri genellikle spesifik bir hatırlatıcı bir anıyla tetiklenmektedir. Örnek vermek gerekirse yitirilen çocuğa benzer bir çocuk görmek, duymak, aynı yaşlarda çocuk görmek hatta çocuğuna benzer giyim tarzında bir çocuk görmek bile bu özlemi tetikleyebilmektedir. Bu anneler, çocuklarıyla birlikte dolaşan bir aile gördüklerinde bile hasretlerini hatırlayabilmektedirler. Ayrıca belirli mekanlar da bu özlemi tetikleyebilir. İstemli Özlem. Depremden iki yıl sonra, araştırmaya katılan anneler özlem duygularını kontrol edebilecek hale gelmiştir. Bu anneler nerede, ne zaman ve hangi konu hakkında yitirilen çocuk hakkında özlem duyabileceğini daha iyi idare edebilmektedir.

Aile İstikrarının Kaybolması:

Kişisel yasa ek olarak, çoğu anne aile kurumu içinde de zorluklarla karşılaşmıştır. Çocuğun kaybı yüzünden aile içi durum ve ilişkiler de tehlikeye girmektedir. Çocuğun kaybı aile içinde katlanılamaz bir noksanlık duygusu yaratması çok olasıdır. Çocuğun kaybı ailede esas öznenin kaybolduğu hissiyatı yaratmaktadır. Buna ek olarak tek çocuğun kaybı evlilik sorunlarına da yol açabilmektedir. Araştırmaya katılan iki anne bu süreçte boşanma yoluna gitmiştir. Yapılan araştırmalara göre anneler, neredeyse bütün kavgaların evlatlarının kaybı yüzünden ortaya çıktığını kabul etmiştir.


Sosyal İlişkilerin Yarattığı Baskı:

Araştırmaya katılan annelerden görüldüğü üzere, kurdukları sosyal etkileşimler anneler üzerinde fazladan bir baskı hissettirmiştir. Depremin ardından akrabalar ve arkadaşlar genellikle depremzedelerin bu süreci atlatması için onları ilk fırsatta cesaretlendirmeye ve destek olmaya çalışmaktadır. Yine de bu uğraşlar genellikle faydasız bir baskı yaratmaktadır. Depremzede olan Bayan Shen ile yapılan röportajda bu durumu şu şekilde anlatmıştır: “Akrabalarım ve arkadaşlarım sürekli olarak kafaya takmamamı, aldırmamamı ve yaşamaya devam etmemi söylediler. Bazen onları dinlememeye çalışsam da sürekli bu konuyu açıyorlardı tek dileğim onların çenelerini kapamasıydı.” Yas sürecinde, yas tutan depremzedelere kimliklerini yeniden tesis edebilmek ve hayat gayelerini yeniden gün yüzüne çıkarabilmek için yitirdikleri şeylerle bağlarını pozitif ve makul bir şekilde devam ettirmelerini idare etme konusunda yardımcı olunması en önemli husustur.

Kaynakça: -Fu, F., Chen, L., Sha, W., Chan, C. L. W., Chow, A. Y. M., & Lou, V. W. Q. (2018). Mothers’ Grief Experiences of Losing Their Only Child in the 2008 Sichuan Earthquake: A Qualitative Longitudinal Study. OMEGA - Journal of Death and Dying, 81(1), 3–17. https://doi.org/10.1177/0030222818755287 -Scheinfeld, E., Barney, K., Gangi, K., Nelson, E. C., & Sinardi, C. C. (2021). Filling the void: Grieving and healing during a socially isolating global pandemic. Journal of Social and Personal Relationships, 38(10), 2817–2837. https://doi.org/10.1177/02654075211034914 -Stroebe, M., & Schut, H. (n.d.). The social context of grief and grieving. (1999). https://www.academia.edu/23311149/The_social_context_of_grief_and_grieving

26 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page